-
1 be equal to
bir olmak, uygun olmak, eşi olmak, denk olmak -
2 be equal to
bir olmak, uygun olmak, eşi olmak, denk olmak -
3 zîrüzeber
farsça زير و زبر altüst. zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak. -
4 hâk
farsça خاك toprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak. -
5 equal
adj. eşit, denk, eş, aynı, başabaş, uygun, yeterli, yanlı, hayır demez, dengeli, düzenli, sakin, dingin————————n. yaşıt, akran, denk, emsal————————v. eş değerde olmak, bir olmak, yetişmek* * *1. eşit ol (v.) 2. eşit (adj.)* * *['i:kwəl] 1. adjective(the same in size, amount, value etc: four equal slices; coins of equal value; Are these pieces equal in size? Women want equal wages with men.) eşit, aynı2. noun(one of the same age, rank, ability etc: I am not his equal at running.) akran, eş3. verb(to be the same in amount, value, size etc: I cannot hope to equal him; She equalled his score of twenty points; Five and five equals ten.) eşit olmak, denk olmak- equality- equalize, equalise
- equally
- equal to -
6 zusammentun
zusammen|tunII vrsich \zusammentun ( fam) bir araya gelmek, kafa kafaya vermek; ( sich verbünden) bir olmak -
7 even out
v. eşit olarak bölüştürmek, düzleşmek, düz olmak, eşitlenmek, bir olmak* * *eşitlendir* * *1) (to become level or regular: The road rose steeply and then evened out; His pulse began to even out.) düzelmek2) (to make smooth: He raked the soil to even it out.) düzleştirmek3) (to make equal: If Jane would do some of Mary's typing, that would even the work out.) eşitlemek -
8 сравниться
сов.в мастерстве́ с ним никто́ не смо́жет сравни́ться — ustalıkta onunla kimse boy ölçüşemez
-
9 сравняться
сов.по очка́м ему́ уже́ не сравня́ться с тобо́й — sayı / puan bakımından sana yetişemez artık
-
10 Abwesenheit
Abwesenheit f <Abwesenheit; o pl> hazır bulunmama, yokluk;durch Abwesenheit glänzen -in varlığıyla yokluğu bir olmak; fig (Geistesabwesenheit) dalgınlık -
11 wear one's heart on/upon one's sleeve
içi disi bir olmakEnglish to Turkish dictionary > wear one's heart on/upon one's sleeve
-
12 быть
olmak,bulunmak; -imek,olmak* * *1) врз olmak; bulunmakде́ньги есть — para var
де́нег не́ было — para yoktu
бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!
у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç
у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu
будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...
будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun
будь по-тво́ему — senin dediğin olsun
сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim
в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum
в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım
когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...
когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...
собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak
бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı
приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim
2) (об одежде и т. п.)она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti
он был в сапога́х — ayağında çizme vardı
он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı
3) ( в функции связки) imek; olmakкто э́то был? — kimdi o?
он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak
он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi
он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı
он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi
ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi
э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir
ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı
бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu
4) (приходить, приезжать) gelmekя бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim
во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?
бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım
ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?
ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!
ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!
я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)
поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz
••ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!
будь что бу́дет! — ne olursa olsun!
отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?
и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?
Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?
все там бу́дем — sonumuz kara toprak
быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak
так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek
-
13 бывать
olmak: bulunmak,olmak; gitmek,uğramak; gelmek* * *1) (происходить, случаться) olmakбыва́ет и ху́же — beteri de olur
быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur
все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu
с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!
э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür
ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı
2) (находиться, быть) olmak, bulunmakпо утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim
днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz
в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner
••боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı
смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş
как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)
-
14 иметь
olmak,sahip olmak* * *врзиме́ть дом — evi olmak; ev sahibi olmak
земли́ он не име́л — toprağı yoktu; topraksızdı
име́ть пра́во на пе́нсию — emeklilik hakkına sahip olmak
пье́са име́ла тако́й успе́х, что... — oyun öyle bir başarı kazandı ki,...
••име́ть ме́сто — yer almak
име́ть тенде́нцию к ро́сту — artma eğilimi göstermek
он име́л на́глость заяви́ть, что... —...dığını beyan etmek küstahlığını gösterdi
-
15 coexist
bir arada olmak, ayni anda var olmak; (karsit siyasetli ülkeler) bir arada baris içinde yasamak -
16 делаться
olmak,yapılmak* * *несов.; сов. - сде́латься, врзolmak; yapılmakэ́то де́лается так — bu şöyle yapılır
что там де́лается? — ne(ler) oluyor orada?
ничего́ с ним не сде́лается — ona bir şey olmaz
ей сде́лалось пло́хо / ду́рно — üstüne fenalık geldi
-
17 be on one's last legs
bir ayağı çukurda olmak, ölümü yakın olmak -
18 be on one's last legs
bir ayağı çukurda olmak, ölümü yakın olmak -
19 ит-майда йөзү
bir eli yağda bir eli balda olmak -
20 ενδημώ
(bir şey bir yerde) adet olmak
См. также в других словарях:
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir hoşluğu olmak — bir rahatsızlığı, bir neşesizliği olmak Bir hoşluğu var üstünde bugün / Dursun Ağa nın / Biraz başı ağrıyor / Biraz dişi ağrıyor. O. Rifat … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) — bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir eli yağda bir eli balda (olmak) — varlık ve bolluk içinde (olmak) Burada bir hocanım vardı. Ceza reisi kendine nikâh etti. Şimdi bir eli yağda bir eli balda. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir sıkımlık canı olmak — çok cılız ve güçsüz olmak Bir sıkımlık canın var. Bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir çift — sf. 1) İki adet Bakın çantasında acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var. Halk türküsü 2) Biraz, bir iki Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir çift lakırtı etmek bir çift sözü olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir deri bir kemik (kalmak) — çok zayıf (olmak) Zaten bir deri bir kemik, zayıf bir adamdı. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir avuç — sf., cu 1) Az sayıda, çok az Bu bir avuç insandan hemen hiçbiri, bugün tanıtma alanında çalışmamaktadır. T. Halman 2) Bir avucu dolduracak kadar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir avuç toprak olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük