Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

bir olmak

  • 1 be equal to

    bir olmak, uygun olmak, eşi olmak, denk olmak

    English-Turkish dictionary > be equal to

  • 2 be equal to

    bir olmak, uygun olmak, eşi olmak, denk olmak

    English-Turkish dictionary > be equal to

  • 3 zîrüzeber

    farsça زير و زبر altüst. zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > zîrüzeber

  • 4 hâk

    farsça خاك toprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > hâk

  • 5 equal

    adj. eşit, denk, eş, aynı, başabaş, uygun, yeterli, yanlı, hayır demez, dengeli, düzenli, sakin, dingin
    ————————
    n. yaşıt, akran, denk, emsal
    ————————
    v. eş değerde olmak, bir olmak, yetişmek
    * * *
    1. eşit ol (v.) 2. eşit (adj.)
    * * *
    ['i:kwəl] 1. adjective
    (the same in size, amount, value etc: four equal slices; coins of equal value; Are these pieces equal in size? Women want equal wages with men.) eşit, aynı
    2. noun
    (one of the same age, rank, ability etc: I am not his equal at running.) akran, eş
    3. verb
    (to be the same in amount, value, size etc: I cannot hope to equal him; She equalled his score of twenty points; Five and five equals ten.) eşit olmak, denk olmak
    - equalize, equalise
    - equally
    - equal to

    English-Turkish dictionary > equal

  • 6 zusammentun

    zusammen|tun
    irr
    I vt ( fam) bir araya getirmek, birleştirmek
    II vr
    sich \zusammentun ( fam) bir araya gelmek, kafa kafaya vermek; ( sich verbünden) bir olmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zusammentun

  • 7 even out

    v. eşit olarak bölüştürmek, düzleşmek, düz olmak, eşitlenmek, bir olmak
    * * *
    eşitlendir
    * * *
    1) (to become level or regular: The road rose steeply and then evened out; His pulse began to even out.) düzelmek
    2) (to make smooth: He raked the soil to even it out.) düzleştirmek
    3) (to make equal: If Jane would do some of Mary's typing, that would even the work out.) eşitlemek

    English-Turkish dictionary > even out

  • 8 сравниться

    сов.

    в мастерстве́ с ним никто́ не смо́жет сравни́ться — ustalıkta onunla kimse boy ölçüşemez

    Русско-турецкий словарь > сравниться

  • 9 сравняться

    сов.

    по очка́м ему́ уже́ не сравня́ться с тобо́й — sayı / puan bakımından sana yetişemez artık

    Русско-турецкий словарь > сравняться

  • 10 Abwesenheit

    Abwesenheit f <Abwesenheit; o pl> hazır bulunmama, yokluk;
    durch Abwesenheit glänzen -in varlığıyla yokluğu bir olmak; fig (Geistesabwesenheit) dalgınlık

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Abwesenheit

  • 11 wear one's heart on/upon one's sleeve

    içi disi bir olmak

    English to Turkish dictionary > wear one's heart on/upon one's sleeve

  • 12 быть

    olmak,
    bulunmak; -imek,
    olmak
    * * *
    1) врз olmak; bulunmak

    де́ньги есть — para var

    де́нег не́ было — para yoktu

    бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!

    у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç

    у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu

    будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...

    будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun

    будь по-тво́ему — senin dediğin olsun

    сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim

    в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum

    в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım

    когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...

    когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...

    собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak

    бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı

    приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim

    2) (об одежде и т. п.)

    она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti

    он был в сапога́х — ayağında çizme vardı

    он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı

    кто э́то был? — kimdi o?

    он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak

    он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi

    он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı

    он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi

    ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi

    э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir

    ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı

    бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu

    4) (приходить, приезжать) gelmek

    я бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim

    во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?

    бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım

    ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?

    ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!

    ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!

    я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)

    поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz

    ••

    ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!

    будь что бу́дет! — ne olursa olsun!

    отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?

    и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?

    Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?

    все там бу́дем — sonumuz kara toprak

    быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak

    так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek

    Русско-турецкий словарь > быть

  • 13 бывать

    olmak: bulunmak,
    olmak; gitmek,
    uğramak; gelmek
    * * *
    1) (происходить, случаться) olmak

    быва́ет и ху́же — beteri de olur

    быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur

    все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu

    с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!

    э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür

    ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı

    2) (находиться, быть) olmak, bulunmak

    по утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim

    днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz

    3) gitmek (ходить, ездить); uğramak ( заходить); gelmek (приходить, приезжать)

    в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner

    ••

    боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı

    смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş

    как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)

    Русско-турецкий словарь > бывать

  • 14 иметь

    olmak,
    sahip olmak
    * * *
    врз

    име́ть дом — evi olmak; ev sahibi olmak

    земли́ он не име́л — toprağı yoktu; topraksızdı

    име́ть пра́во на пе́нсию — emeklilik hakkına sahip olmak

    пье́са име́ла тако́й успе́х, что... — oyun öyle bir başarı kazandı ki,...

    ••

    име́ть ме́сто — yer almak

    име́ть тенде́нцию к ро́сту — artma eğilimi göstermek

    он име́л на́глость заяви́ть, что... —...dığını beyan etmek küstahlığını gösterdi

    Русско-турецкий словарь > иметь

  • 15 coexist

    bir arada olmak, ayni anda var olmak; (karsit siyasetli ülkeler) bir arada baris içinde yasamak

    English to Turkish dictionary > coexist

  • 16 делаться

    olmak,
    yapılmak
    * * *
    несов.; сов. - сде́латься, врз
    olmak; yapılmak

    э́то де́лается так — bu şöyle yapılır

    что там де́лается? — ne(ler) oluyor orada?

    ничего́ с ним не сде́лается — ona bir şey olmaz

    ей сде́лалось пло́хо / ду́рно — üstüne fenalık geldi

    Русско-турецкий словарь > делаться

  • 17 be on one's last legs

    bir ayağı çukurda olmak, ölümü yakın olmak

    English-Turkish dictionary > be on one's last legs

  • 18 be on one's last legs

    bir ayağı çukurda olmak, ölümü yakın olmak

    English-Turkish dictionary > be on one's last legs

  • 19 ит-майда йөзү

    bir eli yağda bir eli balda olmak

    Татарча-Төрекчә сүзлек > ит-майда йөзү

  • 20 ενδημώ

    (bir şey bir yerde) adet olmak

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > ενδημώ

См. также в других словарях:

  • bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir hoşluğu olmak — bir rahatsızlığı, bir neşesizliği olmak Bir hoşluğu var üstünde bugün / Dursun Ağa nın / Biraz başı ağrıyor / Biraz dişi ağrıyor. O. Rifat …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) — bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir eli yağda bir eli balda (olmak) — varlık ve bolluk içinde (olmak) Burada bir hocanım vardı. Ceza reisi kendine nikâh etti. Şimdi bir eli yağda bir eli balda. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir şeyler (veya bir şey) olmak — 1) huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek Son zamanlarda ona bir şeyler oldu. 2) bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı. 3) ölmek Bana bir şey olursa çocuklar size emanet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir sıkımlık canı olmak — çok cılız ve güçsüz olmak Bir sıkımlık canın var. Bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir çift — sf. 1) İki adet Bakın çantasında acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var. Halk türküsü 2) Biraz, bir iki Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir çift lakırtı etmek bir çift sözü olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir deri bir kemik (kalmak) — çok zayıf (olmak) Zaten bir deri bir kemik, zayıf bir adamdı. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir avuç — sf., cu 1) Az sayıda, çok az Bu bir avuç insandan hemen hiçbiri, bugün tanıtma alanında çalışmamaktadır. T. Halman 2) Bir avucu dolduracak kadar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir avuç toprak olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»